Hukuk dünyası, sadece kanunlar ve mahkeme salonlarından ibaret değil. Sinema, bu dünyayı anlatmanın en güçlü yollarından biri. Hukukçular ve hukuk öğrencileri için kaçırılmaması gereken, hukuk ve adalet temalı filmlerden oluşan bir liste hazırladık. Listede yer alan filmler, hukuk dünyasının derinlemesine anlaşılmasını sağlarken adalet arayışında olanlara da ilham verecek nitelikte. Her birinin verdiği mesajlar ve anlattığı hikâyeler, önemli dersler içeren filmleri keyifle seyretmeniz dileğiyle.


12 Öfkeli Adam12 Angry Men (1957)

Yönetmen: Sidney Lumet
Başroller: Henry Fonda, Lee J. Cobb, Martin Balsam
Konu: Film, bir cinayet davasında jüri üyelerinin bir odada toplanıp zanlının suçlu olup olmadığını tartışmalarını konu alır. Tek bir jüri üyesinin, zanlının suçsuz olabileceği yönündeki ısrarı, diğer üyeleri de düşünmeye zorlar. Film, jüri sisteminin ne kadar kritik olduğunu gözler önüne seriyor. Bir adamın suçsuzluğunu savunmanın ne kadar zor ama önemli olduğunu anlatıyor. Her hukuk öğrencisi, adaletin bazen tek bir kişinin vicdanına bağlı olabileceğini görmeli.

Inherit The Wind (1960)

Yönetmen: Stanley Kramer
Oyuncular: Spencer Tracy, Fredric March, Gene Kelly

Stanley Kramer’ın yönetmen koltuğunda oturduğu ve Spencer Tracy, Fredric March ve Gene Kelly’nin başrollerini paylaştığı Rüzgarın Mirası, sadece bir film olmanın ötesinde, bilim ve din arasındaki çelişkiyi ve adalet arayışını anlatan etkileyici bir dram. Film, 1920’li yılların Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleşen ve “maymun davası” olarak bilinen tarihi bir olaydan esinlenmiştir.

Hikayenin merkezinde, Darwin teorisini öğrettiği için tutuklanan ve yargılanan John Scopes adında bir biyoloji öğretmeni yer alıyor. Davanın savunuculuğunu ise ülkenin en saygın avukatlarından biri olan Henry Drummond üstleniyor. Dava, sadece Scopes’un kaderini değil, aynı zamanda bilim ve din arasındaki gerilimi de ortaya seriyor.

Film boyunca, Drummond ve savcılık makamı, Darwin’in evrim teorisinin ve dinin insanlığın kökenine dair farklı bakış açılarını savunuyorlar. Bu mücadele, sadece mahkeme salonunda değil, aynı zamanda kasabanın sakinleri arasında da yankı buluyor.

Rüzgarın Mirası, sadece tarihi bir olayı anlatan bir film olmanın ötesinde, günümüzde de geçerliliğini koruyan evrensel temalara değiniyor. Film, izleyiciyi bilim ve din arasındaki ilişkiyi, inanç ve özgür irade gibi kavramları sorgulamaya teşvik ediyor. Rüzgarın Mirası, mutlaka izlenmesi gereken filmler arasında yer alıyor. Kramer, bu filmle izleyiciyi hem bilgilendiriyor hem de düşündürüyor. Bilim ve din arasındaki çelişkiyi ve adalet arayışını anlatan bu film, sinemaseverleri etkileyecek ve unutulmaz bir deneyim yaşatacak bir yapım.

Filmin Dikkat Çekici Özellikleri:

  • Güçlü Hikaye: Rüzgarın Mirası, izleyiciyi sürükleyen ve merak uyandıran bir hikayeye sahip. Film boyunca Scopes’un davasının seyrini izliyor ve bu mücadelenin yarattığı gerilimi hissediyoruz.
  • Etki Yapan Görseller: Filmin görsel dili oldukça etkileyici. Kramer, 1920’li yılların Amerika’sını ustalıkla tasvir ediyor ve izleyiciyi o dönemin atmosferine sürüklüyor.
  • Muhteşem Oyunculuklar: Spencer Tracy, Fredric March ve Gene Kelly’nin performansları oldukça etkileyici. Oyuncular, karakterlere derinlik katıyor ve izleyiciyi filmin içine çekmeyi başarıyor.

Neden İzlemelisiniz?

  • Rüzgarın Mirası, bilim ve din arasındaki ilişkiyi sorgulayan ve izleyiciyi düşünmeye teşvik eden bir film.
  • Film, günümüzde de geçerliliğini koruyan evrensel temalara değiniyor.
  • Güçlü hikayesi, etkileyici görselleri ve muhteşem oyunculuklarıyla izleyiciyi derinden etkiliyor.

Bülbülü ÖldürmekTo Kill a Mockingbird (1962)

Yönetmen: Robert Mulligan
Başroller: Gregory Peck, Mary Badham, Brock Peters
Konu: Harper Lee’nin aynı adlı romanından uyarlanan film, 1930’ların Alabama’sında geçer. Irkçılık ve adalet temalarını işleyen bu hikayede, avukat Atticus Finch, haksız yere tecavüzle suçlanan siyahi bir adamı savunur. Atticus Finch karakteri, bir avukatın sahip olması gereken dürüstlük ve cesaretin sembolüdür. Irkçılık ve adaletin kesiştiği bu hikaye, hukukçular için ilham kaynağı.

Ölümsüz / Z (1969)

Barışçı bir gösteride patlayan bir silah, karizmatik politikacı Yves Montand’ın hayatını sona erdirir. Bu suikast, devlet ve sağ kanat tarafından organize edilmiş karanlık bir komplonun sadece başlangıcıdır. Olayın ardından, adaleti boğmak için deliller karartılır, gerçekler çarpıtılır. Fakat pes etmeyen bir savcı, bu komployu çözmeye ve gerçeği ortaya çıkarmaya kararlıdır. Yolculuğu onu devletin karanlık dehlizlerine ve yüksek makamlara sürükler. Her adımda engellerle karşılaşsa da, yılmadan mücadeleye devam eder. Bu mücadele sadece bir cinayeti çözmek için değil, aynı zamanda adaleti savunmak ve özgürlüğü korumak içindir. Costa-Gavras imzasını taşıyan “Z”, politik ve toplumsal olaylara duyarlı bir film. Devletin gücünü kötüye kullanmasını ve adaletin nasıl manipüle edilebileceğini çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor. Hukukçular ve hukuk öğrencileri için ilham verici bir kaynak olan film, bir savcının cesaretini ve adaletin peşinden gitmenin önemini vurguluyor. Z, sadece bir film değil, aynı zamanda bir vicdan sorgulamasıdır. Gücü sorgulamak, adalete inanmak ve umudumuzu korumak için hepimize ilham veriyor.

Filmden Alınacak Dersler:

  • Güç her zaman adil kullanılmaz.
  • Gerçeği ortaya çıkarmak için cesaret ve azim gerekir.
  • Adalet uğruna mücadele etmek kolay değildir, ancak pes etmemek gerekir.
  • Yüksek makamdaki kişiler de yasa önünde eşittir.

The Stranger / Lo Straniero (1974) 

Yönetmen: Luchino Visconti
Oyuncular: Marcello Mastroianni, Anna Karina, Bernard Blier, Afred Adam

Luchino Visconti’nin usta elinden çıkan ve Albert Camus’nün aynı adlı varoluşçu romanından uyarlanan Yabancı (Lo Straniero / The Stranger), izleyiciyi sarsan ve derin düşüncelere sevk eden bir film. Film, Marcello Mastroianni’nin etkileyici performansıyla hayat bulan Meursault karakterinin, işlediği cinayet sonrası yargılandığı duruşmada sergilediği kayıtsız tavrını merkeze alıyor.

Meursault, toplumun dayattığı normlara ve duygusal bağlara yabancı bir karakterdir. Annesinin ölümü bile onu derinden etkilemez ve bu durum, toplum tarafından soğuk ve duygusuz olarak algılanmasına yol açar. Meursault, işlediği cinayetin ardından da bu kayıtsız tavrını sürdürür ve empati duygusundan yoksun olduğunu açıkça dile getirir. Bu tavrı, onu toplumdan ve adalet sisteminden daha da izole eder ve nihayetinde ölüm cezasına mahkum olmasına neden olur.

Yabancı, sadece bir cinayet hikayesinden öte, varoluşçu felsefenin temel sorgulamalarını beyazperdeye taşıyan bir film. Meursault karakteri aracılığıyla, toplumda bireyin yeri, ahlak ve özgürlük gibi kavramlar sorgulanırken, izleyici de kendi varoluşuna dair derin düşüncelere dalmaya teşvik edilir.

Visconti, filmin atmosferini ustalıkla kurgulayarak, Meursault’nun kayıtsızlığını ve yabancılaşmasını izleyiciye hissettiriyor. Sıcak Cezayir güneşinin altında geçen film, bunaltıcı ve kasvetli bir havaya sahip. Bu atmosfer, Meursault’nun ruh halini ve içinde bulunduğu çıkmazı yansıtmada önemli bir rol oynuyor.

Marcello Mastroianni, Meursault karakterini olağanüstü bir şekilde canlandırıyor. Kayıtsız ve duygusuz tavrını, bakışları ve mimikleriyle kusursuz bir şekilde yansıtan Mastroianni, izleyiciyi Meursault’nun karmaşık ruh haliyle yüzleşmeye zorluyor.

Yabancı, varoluşçu sinemanın en önemli eserlerinden biri olarak kabul ediliyor. Filmin derin felsefi mesajları ve etkileyici atmosferi, izleyiciyi uzun süre etkisi altında bırakıyor. Yabancı’yı sadece bir film olarak değil, varoluşumuza dair sorgulamalar yapmamıza imkân veren bir deneyim olarak nitelendirmek daha doğru olacaktır.

And Justice For All (1979)

Yönetmen: Norman Jewison
Başroller: Al Pacino, Jack Warden, John Forsythe
Konu:

Al Pacino’nun muhteşem performansıyla Oscar’a aday gösterildiği “…Ve Herkes İçin Adalet”, karmaşık etik ikilemler ve adalet sisteminin çelişkileri üzerine sürükleyici bir film. Arthur Kirkland karakteri, genç bir kıza tecavüzle suçlanan saygın bir hakimi savunmak zorunda kalan idealist bir avukatı canlandırıyor. Filmin asıl gerilimi, Arthur’un hakimin suçluluğunun farkında olması ve vicdanının onu mahkemede dürüst olmaya itmesinde yatıyor. Diğer taraftan, davanın kazanılması kariyeri için hayati önem taşıyor ve bu durum onu zorlayıcı bir seçime sürüklüyor. Hakim rolündeki Jack Warden ise tuhaf ve intihara meyilli tavırlarıyla Arthur’un vicdanını daha da zorlayan bir karakter çiziyor. Warden’ın performansı, filmin gergin atmosferine katkıda bulunuyor ve adalet arayışının ne kadar zorlu ve yıpratıcı olabileceğini gözler önüne seriyor. “…Ve Herkes İçin Adalet”, sadece bir mahkeme filmi olmanın ötesinde, adalet, vicdan ve etik değerler üzerine düşündüren bir yapım. Sürükleyici hikayesi, etkileyici oyunculukları ve çarpıcı mesajı ile izleyicileri derinden etkiliyor. “…Ve Herkes İçin Adalet”, sadece bir mahkeme filmi olmanın ötesinde, adalet, vicdan ve etik değerler üzerine düşündüren bir yapım. Sürükleyici hikayesi, etkileyici oyunculukları ve çarpıcı mesajı ile izleyicileri derinden etkiliyor.

Neden İzlemelisiniz?

  • “…Ve Herkes İçin Adalet”, hukuk öğrencileri ve hukukçular için son derece ilgi çekici bir film. Arthur’un yaşadığı etik ikilemler, adalet sisteminin kusurlarını ve avukatların karşı karşıya kalabileceği zorlukları ele alıyor.
  • Film, vicdanın hukuk uygulamalarında ne kadar önemli bir rol oynadığı sorusunu sorguluyor. Arthur’un vicdanıyla hukuk arasındaki mücadelesi, izleyiciyi de kendi etik değerlerini sorgulamaya itiyor.
  • Al Pacino ve Jack Warden’ın muhteşem performansları, filmi izlemeyi keyifli hale getiriyor. Her iki oyuncu da karakterlerine derinlik katıyor ve izleyicinin duygularını etkiliyor.

A Few Good Men (1992)

Yönetmen: Rob Reiner
Başroller: Tom Cruise, Jack Nicholson, Demi Moore
Konu: Film, iki denizcinin, bir arkadaşlarının ölümüne sebep olan bir “kod kırma” olayına karıştıkları iddiasıyla askeri mahkemede yargılanmalarını konu alır. Genç bir avukat, bu olayın ardındaki gerçeği ortaya çıkarmaya çalışır. Askerî adalet sistemi ve etik sorumluluklar üzerine derin bir sorgulama. “Gerçeği istiyorum!” sahnesi ile hafızalara kazınan bu film, hukuk öğrencilerine cesaret ve kararlılığın önemini hatırlatıyor.

Philadelphia (1993)

Yönetmen: Jonathan Demme
Başroller: Tom Hanks, Denzel Washington, Jason Robards
Konu: Başarılı bir avukat olan Andrew Beckett, HIV/AIDS hastası olduğunu öğrendiğinde işten çıkarılır. Ayrımcılığa uğradığını düşünen Beckett, bir başka avukatın yardımıyla hukuk mücadelesine başlar. Ayrımcılık konularını işleyen bu film, insan hakları ve eşitlik konularına dikkat çekiyor. Hukukçuların sadece yasaları değil, toplumsal adaleti de savunması gerektiğini gösteriyor.

The Client (1994)

Yönetmen: Joel Schumacher
Başroller: Susan Sarandon, Tommy Lee Jones, Brad Renfro
Konu: Genç bir çocuk, bir mafya cinayetinin tanığı olur ve hayatı tehlikeye girer. Reggie Love adındaki bir avukat, çocuğun güvenliğini sağlamak ve gerçeği ortaya çıkarmak için çabalar. Genç bir çocuğun bir suça tanıklık etmesi ve bir avukatın onu koruma çabası. Hukukçular için, özellikle çocuk hakları ve etik sorumluluklar açısından önemli dersler barındırıyor.

Erin Brockovich (2000)

Yönetmen: Steven Soderbergh
Başroller: Julia Roberts, Albert Finney, Aaron Eckhart
Konu: Gerçek bir hikâyeden uyarlanan film, bekâr bir anne olan Erin Brockovich’in, büyük bir şirketin su kirliliğine sebep olduğunu keşfetmesi ve hukuk mücadelesini anlatır. Gerçek bir hikâyeden uyarlanan bu film, bir hukuk asistanının dev bir şirkete karşı verdiği mücadeleyi anlatıyor. Azmin ve adalete olan inancın neler başarabileceğini gösteriyor.

The Verdict (1982)

Yönetmen: Sidney Lumet
Başroller: Paul Newman, Charlotte Rampling, Jack Warden

Başarısız bir avukat olan Frank Galvin, büyük bir tıbbi ihmal davasını üstlenir ve bu dava onun kariyerini yeniden şekillendirir. Başarısız bir avukatın hayatının davasını kazanma mücadelesi. Adaletin her zaman kolay elde edilemeyeceğini ve bazen kişisel fedakârlıklar gerektirdiğini anlatıyor.

The Accused (1988)

Yönetmen: Jonathan Kaplan
Oyuncular: Kelly McGillis, Jodie Foster, Bernie Coulson

Jonathan Kaplan’ın yönettiği ve Kelly McGillis, Jodie Foster ve Bernie Coulson’ın başrollerini paylaştığı “Sanık” (The Accused), Türkiye’de de vizyona girdiğinde büyük yankı uyandıran ve günümüzde bile izleyicileri sarsmaya devam eden, sarsıcı bir dram filmidir.

Filmin merkezinde, Sarah Tobias (Jodie Foster) isimli genç bir kadın yer alıyor. Bir gece bardan eğlenirken, Sarah bir grup erkeğin vahşi saldırısına uğrar. Yaşadığı travmanın şokuyla sarsılırken, Sarah adaleti aramak için hukuki bir mücadeleye girişir. Ancak, davanın seyri hiç de beklediği gibi gitmez. Savunma tarafı, Sarah’nın o gece saldırganlara “karşı teşvik edici davrandığını, açık saçık giyindiğini ve davetkar tavırlar” sergilediğini öne sürerek, suçun sorumluluğunu mağdura yıkmaya çalışır.

“Sanık”, sadece bir tecavüz vakasını ele almanın ötesinde, hukuk sisteminin işleyişine ve adalet anlayışına dair keskin bir eleştiri sunuyor. Film, mağdurun sessizleştirilmeye çalışıldığı ve suçlunun haklı gösterilmeye çalışıldığı bir ortamda, Sarah’nın yaşadığı travmayı ve adalet arayışındaki zorlukları gerçekçi bir şekilde tasvir ediyor. Jodie Foster’ın bu filmdeki performansı ona En İyi Kadın Oyuncu dalında Akademi Ödülü kazandırmış ve filmin duygusal etkisini daha da artırmıştır.

“Sanık”, sadece izleyicileri gerilim ve heyecan dolu bir hikayeye sürüklemekle kalmıyor, aynı zamanda izleyiciyi düşünmeye ve sorgulamaya da teşvik ediyor. Film, tecavüz, mağduriyet, suçluluk ve adalet gibi karmaşık kavramları ele alırken, izleyiciyi de bu kavramlar üzerine düşünmeye sevk ediyor. “Sanık”, sadece bir film olmanın ötesinde, izleyiciyi derinden etkileyen ve hafızalara kazınan bir deneyim sunuyor.

My Cousin Vinny (1992)

Yönetmen: Jonathan Lynn
Başroller: Joe Pesci, Marisa Tomei, Ralph Macchio

İki genç adam yanlışlıkla bir cinayetle suçlanır ve onların savunmasını, deneyimsiz ama kurnaz avukat kuzenleri Vinny üstlenir. Komedi türünde olmasına rağmen, ceza hukuku ve savunma avukatlığının inceliklerini mizahi bir dille anlatıyor. Hem eğlenceli hem de öğretici.

Soraya’yı Taşlamak / The Stoning of Soraya M. (2010) 

Yönetmen: Cyrus Nowrasteh
Oyuncular: Mozhan Marno, Shohreh Aghdashloo

Cyrus Nowrasteh’in yönetmen koltuğunda oturduğu ve Mozhan Marno ile Shohreh Aghdashloo’nun başrollerini paylaştığı Soraya’yı Taşlamak, post-devrim İran’ının karanlık bir köşesine ışık tutan sarsıcı bir dram filmi. Film, Humeyni rejiminin dayattığı katı şeriat yasalarının sıradan bir kadının hayatında nasıl yıkıcı bir etkiye sahip olabileceğini gözler önüne seriyor.

Hikayenin merkezinde, 4 çocuk annesi Soraya yer alıyor. Kocası Ali, şehvet ve açgözlülükle körleşmiş bir adamdır. Hapishanedeki bir idam mahkumunun 14 yaşındaki kızını gözüne kestirir ve şeriat yasalarını kendi çıkarları için kullanarak onu ikinci eşi olarak almaya karar verir. Asıl amacı ise Soraya’dan kurtulmak ve ona ve çocuklarına nafaka vermemektir.

Soraya ise bu zalim planın kurbanı olur. Ali, ona zina iftirası atarak recm cezasına çarptırılmasını sağlar. Köyün mollası ve muhtarı da bu haksızlığa ortak olur ve Soraya’nın kaderi mühürlenir.

Film boyunca Soraya’nın yaşadığı çaresizlik ve adaletsizlik duygusu izleyiciyi derinden etkiliyor. Recm cezasının vahşeti ve bu vahşete seyirci kalan köylülerin duyarsızlığı, filmin en etkileyici sahneleri arasında yer alıyor.

Soraya’yı Taşlamak, sadece bir film olmanın ötesinde, İran’daki kadınların maruz kaldığı sistematik zulmü ve adaletsizliği anlatan çarpıcı bir belgesel niteliği taşıyor. Film, izleyiciyi hem öfkelendiriyor hem de düşündürüyor. İran’da ve dünyanın birçok yerinde hala devam eden bu tür haksızlıklara karşı farkındalık yaratmayı başarıyor. Soraya’yı Taşlamak, cesur ve sarsıcı bir film. İran’ın karanlık yüzünü cesurca ele alıyor ve izleyiciyi sorgulamaya ve adalet için mücadele etmeye teşvik ediyor. Mutlaka izlenmesi gereken filmler arasında yer alıyor.

Neden İzlemelisiniz?

  • Soraya’yı Taşlamak, güçlü bir hikayeye ve etkileyici oyunculuklara sahip. İzleyiciyi filmin ilk sahnesinden son sahnesine kadar ekrana kilitliyor.
  • Film, İran’daki kadınların maruz kaldığı sistematik zulmü ve adaletsizliği gözler önüne seriyor. Bu sayede izleyiciyi hem öfkelendiriyor hem de düşündürüyor.
  • Soraya’yı Taşlamak, sadece İran ile sınırlı kalmayan, evrensel bir adalet arayışının hikayesini anlatıyor. Bu nedenle tüm dünyadan izleyicilere hitap ediyor.

The Lincoln Lawyer (2011)

Yönetmen: Brad Furman
Başroller: Matthew McConaughey, Marisa Tomei, Ryan Phillippe
Konu: Arabasında ofis kurmuş avukat Mick Haller, zengin bir adamın savunmasını üstlenir, ancak davanın göründüğünden daha karmaşık olduğunu keşfeder. Arabasında ofis kurmuş bir avukatın hikâyesi. Etik ikilemler ve adaletin çeşitli yüzleri hakkında düşündürücü.

Leviathan (2014)

Yönetmen: Andrey Zvyagintsev
Oyuncular: Aleksey Serebryakov, Elena Lyadova, Vladimir Vdovichenkov

Andrey Zvyagintsev’in yönetmen koltuğunda oturduğu ve Aleksey Serebryakov, Elena Lyadova ve Vladimir Vdovichenkov’un başrollerini paylaştığı Leviathan, günümüz Rusya’sının karanlık ve yozlaşmış yüzünü gözler önüne seren etkileyici bir dram filmi. Film, küçük bir kasabada yaşayan Nikolay adında sıradan bir adamın hikayesini anlatıyor. Nikolay, huzurlu hayatı bir anda belediye başkanının evin arsasını ele geçirmek istemesiyle alt üst olur.

Nikolay, adalete erişmek ve haklarını korumak için Moskova’da yaşayan asker arkadaşı avukat Dimitri’den yardım ister. Dimitri, Nikolay’a bu mücadelede destek olur ve birlikte yozlaşmış sisteme karşı amansız bir savaş başlatırlar.

Leviathan, sadece bir film olmanın ötesinde, modern Rusya’daki güç ve adaletsizlik arasındaki çelişkiyi ele alan derinlikli bir dram. Film, izleyiciyi Dostoyevski’nin eserlerini andıran bir atmosfere sürükler ve ahlaki değerler, inanç ve vicdan gibi kavramlar üzerine düşünmeye teşvik eder. Leviathan, mutlaka izlenmesi gereken filmler arasında yer alıyor. Zvyagintsev, bu filmle izleyiciyi hem bilgilendiriyor hem de düşündürüyor. Modern dünyanın karanlık yüzüne cesur bir bakış açısı sunan Leviathan, sinemaseverleri etkileyecek ve unutulmaz bir deneyim yaşatacak bir film.

Filmin Dikkat Çekici Özellikleri:

  • Güçlü Hikaye: Leviathan, izleyiciyi sürükleyen ve merak uyandıran bir hikayeye sahip. Film boyunca Nikolay ve Dimitri’nin mücadelesine tanık oluyoruz ve onların yaşadığı zorluklar ve duygularla empati kurabiliyoruz.
  • Etki Yapan Görseller: Filmin görsel dili oldukça etkileyici. Zvyagintsev, kasabanın kasvetli atmosferini ve Rusya’nın doğal güzelliklerini ustalıkla kullanıyor.
  • Muhteşem Oyunculuklar: Aleksey Serebryakov, Elena Lyadova ve Vladimir Vdovichenkov’un performansları oldukça etkileyici. Oyuncular, karakterlere derinlik katıyor ve izleyiciyi filmin içine çekmeyi başarıyor.

Neden İzlemelisiniz?

  • Leviathan, günümüz Rusya’sının siyasi ve sosyal atmosferine dair önemli bir bakış açısı sunuyor.
  • Film, ahlaki değerler, inanç ve vicdan gibi evrensel temaları ele alıyor.
  • Güçlü hikayesi, etkileyici görselleri ve muhteşem oyunculuklarıyla izleyiciyi derinden etkiliyor.

A Time to Kill (1996)

Yönetmen: Joel Schumacher
Başroller: Matthew McConaughey, Sandra Bullock, Samuel L. Jackson
Konu: Mississippi’de bir siyahi adam, kızına tecavüz eden iki beyaz adamı öldürdükten sonra yargılanır. Genç bir avukat, adamı savunur ve toplumsal gerilim tırmanır. Irkçılık ve adalet kavramlarını derinlemesine ele alan bu film, hukukçulara cesaret ve doğru olanı savunmanın ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyor.

The Judge (2014)

Yönetmen: David Dobkin
Başroller: Robert Downey Jr., Robert Duvall, Vera Farmiga
Konu: Başarılı bir avukat olan Hank Palmer, annesinin cenazesi için memleketine döner ve babası olan yargıcın bir cinayetle suçlandığını öğrenir. Hank, babasını savunmak için mücadele eder. Bir avukatın, babası olan hâkimin savunmasını üstlenmesi. Aile bağları ve adalet arasında kalan bir hukukçunun yaşadığı duygusal ve etik zorlukları gözler önüne seriyor.

Daha önce paylaştığımız hukuk filmleri önerilerimize de göz atabilirsiniz: