Madde Bağımlılığı ile Başa Çıkmada Psikososyal Yöntemler

İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Fen – Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aylin İlden Koçkar‘ın imzasını taşıyan bu tebliğ, 7 Nisan 2015 tarihinde İ. Kemerburgaz Üniversitesi’nde düzenlenen Disiplinler Arası ve Ceza Hukuku Boyutlarıyla Uyuşturucu Madde Bağımlılığı ve Ticaretiyle Mücadele Sempozyumu‘nda sunulmuştur. Söz konusu sempozyumda sunulan bütün tebliğler Uyuşturucu Madde Bağımlılığı ve Ticaretiyle Mücadele ismiyle kitaplaştırılmıştır.

Günümüzde madde bağımlılığı ile başa çıkma yöntemlerini geliştirmek ve iyileştirmek önem arz etmektedir, zira her geçen gün madde kullanımı ve bağımlılığı artmaktadır. T.C. İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık Ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi tarafından hazırlanan 2009 yılı raporu madde bağımlılığının ilkokul düzeyine gerilediğini bildirmektedir. AŞUT (1993) tarafından gerçekleştirilen bir çalışmada sigara içme alışkanlığının gelişmiş ülkelerde azaldığı, ancak Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde sigara tüketiminin artış gösterdiği, Türkiye’de sigara kullanımına başlama yaşının 10-11’e indiği bildirilmektedir. Ülkemizde sigara içme oranı 1988 yılında %43,6 iken, 1997 yılında %50 (OECD sağlık raporu 1999) düzeyine ulaştığı da bildirilmektedir. 

MADDE BAĞIMLILIĞI NEDİR?

İlaç niteliğine sahip bir maddenin beyni etkilemesinden kaynaklanan, maddenin keyif verici etkilerini duyumsamak veya yokluğundan kaynaklanan huzursuzluktan kaçınmak için sürekli ve düzenli olarak madde alma arzusudur.

 MADDE BAĞIMLILIĞINDA RİSK GRUPLARI KİMLERDİR?

Madde kullanımında, ergen, genç ve genç erişkinler risk gruplarıdır. Toplumda görülme sıklığı hızla arttığı düşünülmekte, ancak oranların tam olarak ne olduğu ve kullanımın ne kadar arttığı konusunda fikir birliğine varılamamaktadır. Madde kullanımının, tütün ve alkol formları haricinde yasak olması ve belirli oranlarda suç teşkil etmesi nedeniyle bireylerin bu durumu bildirmek istememesi ve etiketlenme endişesi bu durumun temel sebeplerinden bir tanesi olarak sayılabilir. Bağımlılık yapıcı maddelerin kötüye kullanımı özellikle genç nüfus arasında yaygındır. Uyuşturucu pazarlamada hedef kitle özellikle 15-25 yaş grubundaki gençlerdir. Nüfusu genç olan ülkemizin büyük bir risk grubu oluşturduğu düşünülebilir. Türkiye, bağımlılık yapıcı maddelerin üretiminin yoğun olduğu bazı ülkeler ile bunların pazarlandığı batı ülkeleri arasında kritik bir geçiş noktasındadır.

 MADDE BAĞIMLISI KİMDİR?

Aşağıdaki belirtilerin bazıları veya tamamını gösteren bir bireyin madde bağımlısı olduğu söylenebilir.

– Herhangi bir maddenin sağlığa yönelik olumsuz etkilerine karşın, bireyin bir maddeyi kullanmaya devam etmesi ve madde alma isteğini durduramaması;

– Madde kullanımına bağlı olarak tolerans gelişmesi sonrasında, maddenin keyif verici etkisini duyumsayabilmek için, dozun arttırılması ya da aynı dozun yinelenerek alınması sırasında başlangıçtaki keyif verici etkinin duyumsanamaması;

– Maddeyi alış sıklığının ve alınan madde miktarının aşırı derecede artması;

– Madde alınmadığı zaman yoksunluk krizinin ortaya çıkması ve krizin madde alımı ile birlikte hafiflemesi veya tamamen kaybolması;

– Madde kullanımını kontrol etmeye veya tamamen bırakmaya yönelik başarısız girişimlerin olması,

– Bireyin zamanını, madde bulmaya ve stoklamaya yönelik faaliyetlere harcaması;

– Madde kullanımına bağlı olarak sosyal ve iş aktivitelerinin giderek azalması,

– Kullanılan maddeye bağlı olarak fiziksel ve psikolojik sorunların çıkması ve bunların kullanılan maddeden kaynaklandığını bilerek madde kullanımının sürdürülmesi.

Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) kabul ettiği bağımlılık yapan maddeler arasında morfin, kokain, alkol, esrar, barbitüratlar, halüsinojen (LSD), tütün, uçucu solvent (tiner), amfetamin sayılmaktadır.

Bağımlılık yapan maddeler, ilk denendikleri dönemde, doza bağlı olarak, uyarıcı etkilere sahiptir. Santral sinir sistemini uyuşturan etkileri ise yüksek dozlarda ortaya çıkar. Bu maddeler belli bir süre kullanıldığında insanlarda ve deney hayvanlarında bağımlılık yaparlar. Oluşan bağımlılık “psikolojik” veya “fizyolojik” süreçlere sahiptir, bu süreçlerin oluşum süresi ve şiddeti ise maddeye ve kişiye göre değişkenlik gösterir. Bağımlılık oluşumunun iki dönemi söz konusudur. Erken dönemde “psikolojik bağımlık” görülür. Bu dönem maddenin pozitif pekiştireç sağladığı dönemdir. Aynı zamanda bu dönemde ödül sistemi uyarılır ve maddeye dair güçlü bir özlem (aşerme) gelişir. Öte yandan geç dönemde, fiziksel bağımlılık süreci gelişir. Bu da bağımlılığın sürdürülmesine neden olur. Daha sonra ise, maddeye ve ilk anda oluşturduğu etkilere dair tolerans gelişir. Kişi maddeden yoksun kaldığı durumda yoksunluk krizi yaşayabilir.

Maddelerin bağımlılık oluşturma potansiyeli değerlendirildiğinde en yüksek düzeyde bağımlılık yapan madde eroin, ikinci sırada kokain, ve daha sonra sırasıyla tütün, barbitüratlar, alkol, benzodiazepinler, amfetamin, esrar ve ekstazi sayılabilir.

 BAĞIMLILIK SÜRECİNİ ETKİLEYEN UNSURLAR NELERDİR?

Madde kullanımın bağımlılığa dönüşmesi temelde biyolojiktir. Bununla beraber, bağımlılık biyo-psiko-sosyal bir sorundur. Bireysel psikolojik özellikler ile çevresel nedenler bu sürecin alacağı en son şeklin belirlenmesinde rol oynarlar.

Özellikle çocukluk çağında ihmal ve istismara maruz kalmış olma, tek ebeveynli bir ailede yaşama, ebeveynin madde bağımlılığı olması veya şiddete maruz kalma, madde kötüye kullanımı veya bağımlılığı açısından belirleyici olmaktadır. Bunun yanı sıra, strese maruz kalma, davranış bozuklukları olan akranlarla ilişkiler, Travma Sonrası Stres Bozukluğu, stresli yaşam olayları, fiziksel veya cinsel istismara maruz kalmak ise ara değişkenler olarak madde kötüye kullanımı veya bağımlılığı açısından yordayıcı olmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken bir konu, her ne kadar risk grupları ve risk faktörlerinden bahsedilebilse de, madde kullanan herkesin bağımlı hale gelme riskinin olduğudur. Kullanımı güvenli olan bir madde yoktur. Diğer bir deyişle, madde kullanan herkes için bağımlılık riski vardır. Ayrıca, bağımlılıktan kurtulmak için özel bir kişilik tipi veya farklı bir biyolojik yapı da yoktur.

 MADDE KULLANIMININ OLASI NEDENLERİ NELERDİR?

 1. Gençlik dönemine dair etkenler 

Araştırmalar gençlerin önemli bir risk grubunu oluşturduğunu ortaya koymuştur. Gençler, sıklıkla merak nedeniyle madde kullanmaya başlamaktadırlar. Merak olumlu olarak güdülendiğinde insanlığı ileriye taşıyabilmektedir. Yasaklar ise genç insanlarda merak duygusunu uyandırır. Ergenlik dönemi, kimliğin belirlenmeye çalışıldığı, bu nedenle de bir gruba ait olma ihtiyacının çok yoğun yaşandığı bir dönemdir. Ayrıca bu ihtiyaç, ergenin sosyal destek alarak psikolojik sağlığını koruması açısından da önem taşımaktadır.

Bu noktada arkadaş baskısına maruz kalmak madde kullanımına başlamak açısından önemli bir etkendir. Bir arkadaş ortamında gerçekleştirilen ısrara, ergenlik dönemindeki bir genç, çoğunlukla dayanamamaktadır. Arkadaş grubunun dışında kalmak, onlardan farklı olma korkusunu tetikler. Bu noktada, ergenin kişilik yapısı “hayır” diyebilen bir yapıya sahip ise, akran baskısına karşı durabilir. Ancak kimlik arayışı sürecinde sosyal destek alınan akranlara “hayır” diyebilmek oldukça güç bir iştir. Akranları tarafından “bir kere denemekten bir şey olmaz” tarzında telkinler ergenin maddeye başlamasını tetikleyebilir.

Ayrıca bireyler sorunlarını çözmek için başka hiçbir yol kalmadığına inandıklarında, diğer bir deyişle, çaresiz hissettiklerinde madde kullanımına başvurabilir. Gençler arasında madde kullanmaya başlamanın nedenlerinden bir diğeri ise ergenin kendini kanıtlamaya dair eğilimlidir. Ergen, “farklı” olduğunu göstererek diğer kişilerin beğenisini toplamak ister. Ergenin özgüveninin gelişmemiş olması, kendini değersiz olarak algılaması, dürtü kontrolünün zayıf olması, kaygıyla başa çıkma becerilerinin yetersiz olması, sosyal ilişkilerde yetersiz olması, gelecekle ile ilgili hedeflerinin olmaması, risk alma ve kendini tehlikeye atma eğiliminin olması da risk faktörleri arasındadır.

 2. Aileye dair etkenler

Aile, çocuğun yaşamında doğumdan ölüme değin önemli bir olgudur. Ancak ailenin çocuk üzerinde anlamlı düzeyde etkili olduğu dönem okul öncesi döneminden ergenlik dönemine kadar geçen yaklaşık 10-12 yıllık bir dilimde daha fazladır. Sonrasında gelen ergenlik döneminde ise çocuk üzerinde akranların etkisi artar. Bu nedenle ergenlik dönemine değin çocuğun duygu durum düzenlemesi, güçlü olduğu özelliklerinin belirlenmesi, bir grup içerisinde kendisini var edebilmeye dair becerileri ve özgüveninin desteklenmiş olması gerekir. Ailenin bütünlük içerisinde olmaması, yaşanılan çevre, aile içerisinde şiddete maruz kalma gibi faktörlerin de çocuklarda daha fazla davranış sorunları geliştirdiği yönünde çok sayıda araştırma bulunmaktadır. Özellikle şiddete maruz kalan çocukların yoğun risk altında olduğu bildirilmektedir.

3. Sanayileşmeye dair etkenler 

Nüfusun şehirlere göç etmesi ile çarpık kentleşme ortaya çıkmaktadır. Ancak kente göç, her zaman iş bulmak anlamına gelmemekte, işsiz sayısı, artan nüfusun yeterli eğitim alamamasına bağlı olarak da artmaktadır. Gecekondulaşmanın yoğun, sosyo ekonomik düzeyin düşük olduğu bölgelerde ise çocuk suçluluğunun arttığı bildirilmektedir. İşsizlik de suça itici bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Doğan (1998) bir çalışmasında, sanayileşmenin bir sonucu olarak ortaya çıkan kırsal bölgelerden kentlere olan göçün artması sonucu toplum içerisinde bireyin sosyal yalnızlık, yabancılaşma ve kimliksizlik gibi süreçlere itildiği belirtilmiştir. Bu süreçte çaresizleşen bireyin doyum yolları arayışına girerek kendisi ve topluma zararlı tercihlere eğilmesinin kolaylaşacağı da bildirilmiştir.

 BAĞIMLILIĞI ÖNLEMEDE KORUYUCU FAKTÖRLER NELERDİR?

Ailenin bütünlük içerisinde olması, tutarlı ebeveynlik uygulamaları, anne ya da babanın sağ ve birlikte olmaları, ailenin sosyoekonomik ve kültürel düzeyi, ebeveynin çocuğa koşulsuz sevgi ile yaklaşırken alınan kararlara çocuğu da kattığı demokratik bir ebeveynlik tarzı, ebeveynlerin çocuğu desteklemesi, ergenin kişilik gelişimi açısından önemlidir. Bu etkenler olumsuz davranışların gelişmesinin önünde koruyucu faktörler olarak ortaya çıkmaktadır.

Bunun ötesinde tutarlı ve demokratik ebeveynlik tarzının çocuğun duygu ve düşüncelerini bastırarak değil, tutarlı biçimde sunulması ile sağlanabilir. Baskıcı ebeveynlik tutumları, otoriter yaklaşımlar ise çocukları ailelerden uzaklaştıran yöntemlerdir.

Gencin benlik saygısının güçlü olması, ikilemde kaldığı zor durumlar ve kaygı ile başa çıkma becerisine sahip olması, arkadaş grubunun madde kullanmıyor olması, geleceğe yönelik hedeflerinin olması ve okul aktivitelerine katılması koruyucu faktörler arasında yer almaktadır.

Yeni bağımlıların oluşmaması için etkili, kalıcı, yapılandırılmış eğitimlerin sunulması gerekmektedir. Özellikle, analitik ve bilimsel düşünceye dayalı bir ulusal eğitim programı, bilimsel deneyler eşliğinde verilmelidir. Madde kullanan bireylerin beyin ve akciğer gibi organlarının ne şekilde etkilenebileceğini bir deney dizaynı içerisinde simülasyon ile göstermek yeni bağımlıların oluşmasını önlemek açısından etkili olabilmektedir.

Öte yandan gençlerin güçlendirilmesi gerekmektedir. Son yıllarda ergenlerle yapılan çalışmalar, gencin yaşama dair bir “hedef” belirlemesinin koruyucu rolü üzerinde durmaktadır. Gençlerde yaşama dair bir hedefin olması, “hayır” diyebilecek bir bilinci ve dayanıklılığı da beraberinde getirmektedir. Bu nedenle gencin ilgi alanlarının belirlenerek güçlü yönlerinin pekiştirilmesi ile hedef oluşturmasına yardımcı olabilecek bir rehberliğin sağlanması da önleyici bir faktör olabilecektir.

MADDE KULLANIMINDA PSİKOSOSYAL TEDAVİLER

Madde bağımlılığının psiko-sosyal tedavileri incelendiğinde çok sayıda tedavi yöntemi olduğu görülmektedir. Bunlar arasında özellikle aileyi yönlendiren tedaviler dikkat çekmektedir. Aile eğitiminin sağlanması, ailenin güçlendirilmesi ve desteklenmesi önemli bir stratejidir. Özellikle gençlerin psiko-sosyal tedavilerinin tümünde aile üyelerinin sürecin içine alındığı görülmektedir. Ailenin destekleyici bir yaklaşım içerisinde olması, ancak gencin yaşadığı sorunu anladığını ifade etmesi, etkin dinleme yöntemiyle ergen ile iletişim kanallarını açık tutması önemlidir.

BAĞIMLILIKLA BAŞA ÇIKMADA PSİKOSOSYAL YÖNTEMLERE DAİR TEMEL İLKELER NELERDİR?

Madde kullanımını sonlandırmaya yönelik bireyin motivasyonunu arttırma ve baş etme becerilerini öğretmek temel stratejilerdendir. Öte yandan, bağımlı bireyin sosyal desteğini arttırmak ve olumsuz duygularla baş etmesini öğretmek ve sosyal becerilerini güçlendirmek temel ilkeler olmalıdır.

Bireyin madde kullanımının düzeyini belirlemek, bağımlılığın etkileri ve sonuçlarını ortaya çıkartmak, bireyin maddeyi bırakması ya da kesmesi için gerekli nedenlerin farkına varmasını sağlamak, kullanmasına neden olan durumları belirlemek, maddeyi bırakmak için günü belirlemesini sağlamak, çevresinin desteğini almak, yeni beceriler ve davranış biçimleri öğretmek; bunun yanı sıra, maddeye geri dönme ve zor durumlarla başa çıkmayı öğretmek de basamaklı olarak uygulanan bir modeldir.

BAĞIMLILIKLA BAŞA ÇIKMADA KULLANILAN TERAPİ YÖNTEMLERİ

Bağımlılıkla başa çıkmada kullanılan yöntemler arasında aşağıda bildirilen yöntemler sıklıkla kullanılmaktadır:

Bilişsel davranışçı terapiler

Davranışsal aile terapisi

Motivasyonel görüşme

Toplumsal destek yaklaşımı

Aile terapisi

Kendi kendine yardım grupları

Bireyin tedavi sonrası tekrar başlamasını önlemeye yönelik, problem davranışlarının belirlenmesi ve alternatif davranışlar geliştirmesi yönünde çalışmalar yapılır. Tedavi sonrasında Bilişsel – Davranışçı Terapi yöntemleri uygulanarak, bireyin madde arama davranışını erken dönemde tanımak ve kullanıma yönlendirebilecek yüksek riskli olan durumları belirlemek, baş etme becerileri geliştirmek, yüksek riskli durumlardan uzak durmak ve etkili baş etme stratejileri geliştirmek için yöntemler kullanılır.

Motivasyonel görüşme ile bireyin tedaviye başlama ve maddeyi kesme konusundaki kararsızlığının çözümlenmesine yardımcı olunması hedeflenir. Davranış değişikliği oluşturan bu yöntem ile bireyin iyileşme sürecine rehberlik etmek değil, hızlı bir değişim konusunda motivasyon sağlamak amaçlanmaktadır.

Esrar ve bazı sentetik maddelere bağlı olarak gelişen sorunlarda Bilişsel Davranışçı Terapi yöntemi yoğun biçimde kullanılırken, madde kullanımı olan gençler ve ailelerini hedef alan aile terapisi modeli daha fazla uygulanmaktadır.

Kendi kendine yardım gruplarının da destekleyici bir role sahip olduğu bilinmektedir. Etkili biçimde kullanılması ile sosyal destek sağlama ve tedavi sonrası maddeye tekrar dönme açısından önleyici rolünün olduğunu bildiren çalışmalar vardır. Ülkemizde kendi kendine yardım gruplarının etkinliğine dair yeterli çalışma olmamakla birlikte, gruplara katılan bireylerin özellikle destek sağladığına dair bilgiler mevcuttur.

KAYNAKLAR

  • Aşut Ö (1993). Hekim ve Sigara. Türk Tabipler Birliği yayını. Ankara.
  • Barrett A,E. & Turner, R.J. (2006). “Family structure and substance use problems in adolescence and early adulthood: examining explanations for the relationship”. Addiction101 (1): 109–20.
  • Baucom, D.H.; Shoham, V.; Mueser, K.T.; Daiuto, A.D.; & Stickle, T.R. (1998).Empirically supported couple and family interventions for marital distress and adult mental health problems. J Consult Clin Psychol 66(1):53–58.
  • Çam, T. (2003). EGM Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Dergisi, Yıl.2, Sayı:20, Ankara.
  • Çelik V. M. (2005). Madde bağımlılığıyla mücadelede orta öğretimde görev yapan öğretmenlerin rolü ve önemi, yayınlanmamış yüksek lisans tezi, Fırat Üniversitesi, Elazığ.
  • Doğan, Y.B.(1998). Bağımlılık Kavramı ve Model Anlayış. Alkol ve Alkol Dışı Madde Bağımlılığı (1.Baskı). Ankara: Mutlu Doğan Ofset Matbaacılık.
  • Donovan, D.M., and Mattson, M.E. (1994). Alcoholism treatment matching research: Methodological and clinical issues. J Stud Alcohol Suppl 12:5–14.
  • Edwards, M.E., and Steinglass, P. (1995). Family therapy treatment outcomes for alcoholism. J Marital Fam Ther 21(4):475–509.
  • Finney, J.W.; Hahn, A.C.; and Moos, R.H. (1996). The effectiveness of inpatient and outpatient treatment for alcohol abuse: The need to focus on mediators and moderators of setting effects. Addiction 91(12):1773–1796.
  • Fishman, M.; Bruner, A. & Adger, H. (1997). Substance Abuse Among Children And Adolescents. Pediatr Rev 18: 394- 403.
  • Kilpatrick, D.G.; Acierno, R.; Saunders, B.; Resnick, H.S.; Best, C.L.; & Schnurr, P.P. (2000). “Risk factors for adolescent substance abuse and dependence: data from a national sample”. J Consult Clin Psychol 68 (1): 19–30.
  • Köroğlu, E. (2014). DSM-V tanı Ölçütleri Elkitabı. Ankara: Hekimler Yayın Birliği.
  • Longabaugh, R.; Wirtz, P.W.; Beattie, M.C.; Noel, N.; & Stout, R.L. (1995). Matching treatment focus to patient social investment and support: 18-month follow-up results. J Consult Clin Psychol 63(2):296–307.
  • Longabaugh, R.; Wirtz, P.W.; Zweben, A.; & Stout, R.L. (1998). Network support for drinking, Alcoholics Anonymous and longterm matching effects. Addiction 93(9):1313–1333.
  • Mattson, M.E.; Allen, J.P.; Longabaugh, R.L.; Nickles, C.J.; Connors, G.J.; & Kadden, R.M. (1994). A chronological review of empirical studies matching alcoholic clients to treatment. J Stud Alcohol Suppl 12:16–29.
  • McLellan, A.T.; Grissom, G.R.; Zanis, D.; Randall, M.; Brill, P.; & O’Brien, C.P. (1997). Problem service “matching” in addiction treatment. A prospective study in 4 programs. Arch Gen Psychiatry 54(8):730–735.
  • Morganstern, J.; Labouvie, E.; McCrady, B.S.; Kahler, C.W.; & Frey, R.M. (1997). Affiliation with Alcoholics Anonymous after treatment: A study of its therapeutic effect and mechanisms of action. J Consult Clin Psychol 65(5):768–777.
  • Ouimette, P.C.; Finney, J.W.; & Moos, R.H. (1997). Twelve-step and cognitive-behavioral treatment for substance abuse: A comparison of treatment effectiveness. J Consult Clin Psychol 65(2): 230–240.
  • Ögel, K. (2001). İnsan, Yaşam ve Bağımlılık Tartışmalar ve Gerekçeler. İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık.
  • Ögel, K. (2001). Madde Bağımlılarına Yaklaşım ve Tedavi IQ Kültür- Sanat Yayıncılık 13. Araştırma-İnceleme-Psikoloji Dizisi, İstanbul.
  • Stanton, M.D. & Shadish, W.R. (1997). Outcome, attrition, and family—Couples treatment for drug abuse. A meta-analysis and review of the controlled, comparative studies. Psychol Bull 122(2):170–191.
  • T.C. İçişleri Bakanliği Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık Ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi, (2009). “Türkiye, Yeni Gelişmeler, Trendler, Seçilmiş Konular.” Ankara.
  • White, H.R. & Widom, C.S. (2008). “Three potential mediators of the effects of child abuse and neglect on adulthood substance use among women”. J Stud Alcohol Drugs 69(3): 337–47.
  • Yavuzer, H. (1994). Çocuk ve Suç. Yedinci Baskı. İstanbul: Remzi Kitabevi.

Bu makale, Disiplinler Arası ve Ceza Hukuku Boyutlarıyla Uyuşturucu Madde Bağımlılığı ve Ticaretiyle Mücadele kitabının yayın ve telif haklarını elinde bulunduran Lale Yayıncılık ve Lale Organizasyon‘un izniyle Türkiye Hukuk’ta paylaşılmıştır. Bu sebeple yukarıdaki makale, yazılı izin olmadan kopyalanamaz, yayımlanamaz.